16 Ocak 2011 Pazar

Kaçmak, Yaklaşmak mıdır? Uzaklaşmak mıdır?

Kaçmak… Sözlük anlamı; ‘kimseye bildirmeden bulunduğu yerden ayrılmak, firar etmek, koşarak saklanmak’ olarak karşımıza çıkıyor. Tanıma bakarsak, bir sorun, bir sıkıntı sonrası savunma davranışı olarak görülüyor.

İnsan neden kaçar? Doğasında mı vardır, yoksa öğrenilen  davranış biçimlerinden midir? Bunlara verilecek yanıtlar sadece bir sorundan kurtulma çabasıyla sınırlı kalmadığı fikrine götürebilir bizi.

İnsan, doğası gereği keşfetmek ister. Bebekliğinden başlayarak meraklarıyla büyür. Öğrendikçe, keşfettikçe bir yenisi gelir ve yaşam boyu sürer keşifler. Sürmezse, o zaman sorun vardır işte.

Hayatın akışına kendini bırakan insan an gelir bir engele çarpar. Doğrulup kendine yeni bir yön vermediğinde, veremediğinde ve hayatını yenileyemediğinde, küser, içine kapanır ya da kaçar, ya da her ikisini birlikte yapar.

Başka yerler, başka duygular, insanlar, canlılar; hatta bambaşka sorunların bile hayalini kurar. Yeni bir kendi olmak ister. Başkalarına öykünür.

... gibi olmak ister.

Ardı ardına izlenen filmler, diziler, oyunlar, magazin haberleri; şarkılarla kendinden geçmeler…

Hepsi kendince birer kaçış değil midir ?

İnsan soluk aldığı sürece beynindeki kaçma düşüncesi kaçınılmazdır. Ne de olsa o bir ölümlüdür ve ölümlüler hep kaçarlar.

Oysa kaçış yoktur gerçeklerden.

Belki de tüm bunlar, bu hazin son karşısındaki çaresizliği unutma çabalarıdır ve isyandır aynı zamanda.

Olumlu-olumsuz, zamanlı- zamansız kaçar ya da kaçma isteğimizi başka bir yere yönlendiririz. Düş kurar, umarız. Duygularımız kaçar. Evet, uzaklaşırız, bir süreliğine kendimizden.

Uzak ne kadarlık bir mesafedir ki? Az gider uz gideriz; bir arpa boyu yol gideriz. Dönüp bakarız; belki de dönmemize bile gerek kalmaz. Uzak aslında yakındır ve karşımızdadır.

Uzaklık göreceli ve geçicidir, çünkü yeni durum bir süre sonra eskisinin yerini alacak, uzaklaşılan,  kaçılan, vazgeçilen, görmezden gelinen şey ya da şeyler vardığımız noktada yaklaştığımız ve yaklaştıkça tanımlayabildiğimiz şeyler olacaktır.

Yeni gerçeklikler; yine yüzleşmekten kaçacağımız.

Kaçmak için sorgulamayı bilmek gerekir ve onunla başlar süreç; ama çaresizlik doğurmuşsa, bu süreç, kaçmanın nedenleri oluşmaya başlamıştır. Yine de umut bir yerlerde saklanmıştır. Ortaya çıkmayınca, isyan kendini görünür kılar. Aslında umut olmasa kaçmaz ki insan.

İçinde umut oldukça da her kaçış bir ‘yaklaşma’ dır.

Bu yıl çocuklarımıza dönük hangi umutları taşıyoruz içimizde? Çocukların yaşadığı hangi sorunları görmezden geldik, yani kaçtık ya da kaçarken ona yaklaştık?

Kaçmak ona yaklaşmak mıdır?
Yoksa bu bir düşünsel teselli midir?

Bu metni, yazmayı düşündüğüm ama düşündükçe kaçtığım, sözün tükendiği yer dediğim “kız çocuk (töre(!)) cinayetlerine dönük bir ilk iç hesaplaşma olarak oluşturdum. Bunu daha ayrıntılı tartışmak ve “kız çocukları bizim neyimiz olur?” sorusuyla başlamak gerekir diye düşünüyorum.


Kaynak gösterimi: Neydim, N., www.0-18.org, Sen Islık Çalmayı Bilir misin?