26 Ekim 2010 Salı

ÇOCUK (1)

Çocuk bizim neyimiz olur?
Yoksa “kimimiz olur?”diye mi sormalıyım?
Ya da “çocuk” kendi başına kendisi olarak nedir? Kimdir?
Hiç düşündük mü bunları?
“Ne gerek var ki düşünmeye?” mi diyorsunuz?
“Ne anlamı var bu soruların?” mı diyorsunuz?

Şunlar hiç aklımızdan geçmiş midir? Ya da bu cümlelere hiç tanık oldunuz mu?
Çocuk bizim canımızdır.
Çocuk bizim ciğerimizdir.
Çocuk bizim eğlencemizdir.
Çocuk bizim neşemizdir
Çocuk bizim hayatımızın anlamıdır.
Çocuk bizim yavrumuzdur.
Çocuk bizim evladımızdır.
Çocuk bizim geleceğimizdir.
Çocuk bizim umudumuzdur.
Çocuk bizim bakıcımızdır.
Çocuk bizim dert ortağımızdır.
Çocuk bizim işçimizdir.
Çocuk bizim soyumuzun devamıdır.
Çocuk bizim mirasçımızdır.
Çocuk bizim yapamadıklarımızı yapacak olandır.
Çocuk bizim sermayemizdir.
Çocuk bizim malımızdır.
Çocuk bizim felaketimizdir.
Çocuk bizim selametimizdir.
Çocuk bizim tetikçimizdir.
Çocuk bizim kurbanımızdır.
Çocuk bizim başımızın belasıdır.
Çocuk bizim hayatımızın engelidir.
Çocuk bizim hayatımızın dengesidir.

O benim çocuğum severim.
O benim çocuğum döverim.
O benim çocuğum keserim.
O benim çocuğum satarım.
O benim çocuğum atarım.
O benim çocuğum “canımın istediğini” yaparım.

Ne dersiniz? Bu sorulara yanıt vermeyi ister misiniz? Sonra da “Çocuk” kavramı üzerine sohbete devam ederiz.

4 Ekim 2010 Pazartesi

Bugün “Çocuk Günü”ymüş

Komşumuz Fadime Teyze torununu:

“Ballı Pazar yoğurdu
Seni kimler doğurdu
Tekke’de leylek
Çatalyol’da örnek
Yavrum benim”,

diye severdi.
 
Bugün “Çocuk Günü”ymüş. Çocuğa bir gün mü olurmuş? Çocuğa hayat verilir.  Ne diyor Fadime Teyze, “Ballı Pazar yoğurdu”. Onu kendisi için en değerli nesneyle tanımlıyor. Hem değeri, hem yararlılığı, hem de tadı olan bir nesne. Feodalite bir değer tanımlaması yaptığında o tanımlamayı çoğu zaman kendisi için yaşamsal bir değerle karşılaştırır. “Ciğerimin köşesi” der. “Ciğerparem” der. “Gözümün nuru” der.

Fadime Teyzem “Seni kimler doğurdu” derken de ona hayat veren anneyi de önemser ve bir değer olarak yaşamın içindeki yerini belirler.

“Tekke’de leylek/ Çatalyol’da örnek”

Tekke, benim memleketimde (Ödemiş/İzmir) önemli bir mekandır ve aynı zamanda yerleşim yerini (mahalle) tanımlar. İşte orada sadece yazdan yaza gelip yuva kuran leylek ne denli benzersiz ise (mekan ve leylek eşleşmesi) onun torununu da o denli benzersiz yapar.

“Çatalyol’da örnek/Yavrum benim”, işte sonunda hedefine ulaşıyor. Bütün bu tanımlamalar onu, torununa, çok sevdiği çocuğa götürüyor ve söylemek istediğinin alt yapısını böylece oluşturmuş oluyor.
                                                                 
Siz çocuğunuzu nasıl seversiniz? Sever misiniz? Ona duyduğunuz sevgiyi koşula bağlar mısınız? Ona “eğer şunu yaparsan, seni severim” diye koşullar koyar mısınız? Yoksa onu o çocuğu, sizin çocuğunuzu, salt sizin çocuğunuz olduğu için mi seversiniz?

Siz başka çocukları sever misiniz? Onları salt çocuk oldukları için, salt  hiç hesapsız dünyaya geldikleri için, rengi, dili, dini, görüntüsü, sağlıklı olması olmaması, kısalığı, uzunluğu; akıllılığı, saflığını hiç ama hiç önemsemeden bütün başka çocukları sever misiniz?

İşte buna evet derseniz, siz de ne güzel olursunuz biliyor musunuz?

Biz de bütün bu güzelleri sevmekten nasıl mutlu oluruz biliyor musunuz?

Bugün  “Çocuk Günü”ymüş.

Hadi canım!

Çocuğa her gün bayram!...

Merhaba