Küçük Prens romanında (Exupery) kahramanımız Dünya’ya indiğinde bir tilkiyle karşılaşır. Tilki’ye “gel oynayalım!” diyen Küçük Prens’e Tilki, “beni evcilleştir!” der. “Evcil”in ne anlama geldiğini bilmeyen Küçük Prens’e Tilki, onun bağlar kurmak anlamına geldiğini anlatır.
Küçük Prens gene anlamamıştır.
İşte o zaman Tilki:
“Sözgelimi sen benim için yüz binlerce çocuktan birisin. Ne senin bana bir gereksinmen var ne de benim sana. Ben de senin için yüz binlerce tilkiden biriyim. Ama beni evcilleştirirsen, birbirimize gereksinme duyarız. Sen benim için bir tane olursun ben de senin için.” der.
Ardından devam eder:
“… Beni bir evcilleştirirsen, hayatım günlük güneşlik oluverir. Öteki ayak seslerinden apayrı bir ayak sesi tanırım. O sesler korkuyla kovuğuma kaçırır beni, seninkiyse tatlı bir ezgi gibi yeraltından çağıracaktır. Bak, öteki buğday tarlalarını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğdayın önemi yok benim için. Buğday tarlaları bana bir şey demiyor. Bu, çok acı, ama senin saçın altın renginde. Beni evcilleştirsen ne iyi olurdu, bir düşün! Altın rengindeki başaklar seni anımsatacaklar artık.”
Küçük Prens, Tilki’yi evcileştirmeye karar verir. Ama sabırlı olması gerekir. Tilki onu göz ucuyla süzecektir ama Küçük Prens hiç konuşmayacaktır.
“Sözcükler yanlış anlama kaynağıdır” der Tilki.
Tilki ile Küçük Prens bağlar kurarlar. Artık evcilleşme gerçekleşmiştir. Birbirleri için ayrı anlamları vardır. Birini diğerine anımsatacak anıları, imgeleri vardır.
Ve sonunda oyun bitip ayrılık saati geldiğinde Tilki ağlamaklı olur.
“Suç sende.” der Küçük Prens, “sana kötülük yapmayı düşünmemiştim. Kendin istedin evcilleşmeyi. Ve de bundan bir kazancın olmadı.”.
“Oldu” der Tilki, yukarda değindiğimiz gibi “başak tarlaları meselesi”. İşte bu onun artık yeterince anı ve anlam biriktirdiğini anlatır.
Ayrılmadan önce Tilki Küçük Prens’e,
“Git bir daha bak güllere. Seninkinin eşsiz olduğunu anlayacaksın” der.
Güllere bakmaya giden Küçük Prens, onların kendi gülüne benzemediğini anlar. Onları farklı kılan özelliği şöyle anlatır;
“ Ne sizi evcilleştiren olmuş ne de siz kimseyi evcilleştirmişsiniz.
…Herhangi biri benim gülümün size benzediğini sansa bile o tek başına topunuzdan önemlidir. Çünkü üstünü fanusla örttüğüm odur, rüzgardan koruduğum odur.
… Yakınmasına böbürlenmesine hatta susmasına kulak verdiğim odur. Çünkü benim gülümdür o.”
Ve tilki son sırrını paylaşır Küçük Prensle:
“Gülünü bunca önemli kılan uğrunda harcadığın zamandır.”
“Evcilleştirdiğin şeyden her zaman sen sorumlusun. Gülünden sen sorumlusun.”
Çocuklar, bizim çocuklarımız, bizi evcilleştiren, bizim evcilleştirdiğimiz çocuklarımız. Yaşamları süresince bağlar kurduğumuz ve “başak tarlaları meselesi” gibi anılar, imgeler, sevgiler, tutkular biriktirdiğimiz.
Onları bizim için önemli kılan uğurlarına harcadığımız zamandır. Ya da bir başka deyişle onları önemli kılmak gerek ve onlar için zaman ve emek harcamak gerek. Eğer ki onlar bizim gülümüzse, ve de onlar bizi, biz onları evcilleştirmişsek, onlardan her zaman biz sorumluyuz.
Güllerimizden biz sorumluyuz.
Eğer onlar bizim güllerimizse, onları dilediğimiz zaman koparıp atmaya, susuz, sevgisiz bırakmaya, görmezden gelmeye artık hakkımız yoktur.
Onları bizim gülümüz yapan, bizim bahçemizde olması değil, onlara harcadığımız emektir. Ve bu emek, zaten onların hak ettiğidir.
Aslolan bahçeye gül dikmek değil, gülle bağlar kurmak onunla evcilleşebilmektir.
Bağlar kurmak bağımlılıklar yaratmak da değildir. Onun özgürlüğü içinde köprüleri oluşturabilmek demektir.
Tilkinin sözleriyle;
“Evcilleştirdiğin şeyden her zaman sen sorumlusun”
“GÜLÜNDEN SEN SORUMLUSUN”
Kaynak gösterimi: Neydim, N., www.0-18.org, Sen Islık Çalmayı Bilir misin?
Kaynak gösterimi: Neydim, N., www.0-18.org, Sen Islık Çalmayı Bilir misin?